top of page

KURGU TARİH - OĞUŞ (UYGARLIK-MEDENİYET-CIVILIZATION) SÖZLERİ

Tarih yazımına gelelim; Eski Türkçe ‘’Oğuş’’ yani ‘’Medeniyet’’ kavramını oluşturan Tarih yazımına…

Şangrak ve Şatırgülü OĞ damgası (tamgası) - Kişi'yi, İnsan'ı anlatır...

Ancak önce Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘’Tarih Yazımı’’ ile ilgili çok önemli saptamasını hatırlayalım :


‘’Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.’’ 1931 (Hasan Cemil Çambel, T.T.K. Belleten, Cilt: 3, Sayı: 10, 1939, S. 272)


Eğer ‘’Batı’’ ya da ‘’Avrupamerkezcilik’’ denilen yaklaşıma bağlı tarihçiler, dünya tarihinin merkezine Avrupa tarihini (yani ‘’Rönensans’’ ve ‘’Reform’’ adını verdikleri dönemler dahil, Hıristiyanlık tarihini) ve kendilerinin –gerçeğe tamamen aykırı olarak- ataları saydıkları eski ‘’Yunanlılar’’ın veya ‘’Romalı’’ ların tarihlerini koyarak tarih yazıyorlarsa, ortaya çıkan tarih insanlığın kadim gerçeğinden koparılmış, uydurma bir anlatı demektir. Hele bunu, sömürgecilik uğruna, bilerek ve isteyerek yapıyorlarsa – ki öyle yapıyorlar – bu ‘’uydurma anlatı’’ kurdukları ‘’uygarlığı’’ da sahte, aldatıcı bir uygarlık haline getirir. İşte batımerkezciliğe özgü ‘’kurgu tarih’’ tanımlaması ile anlatılmak istenen şey tam da budur.


Dönelim şu ‘’uygarlık’’ meselesine ki bunun üzerinde biraz durmak gerekiyor…

Orta Asya’dan Anadolu’ya ’Türk Dokumalarında Görülen Ok – Oğ ve Oğuz Damgaları

Eski (Erken-Proto) Türkçe ‘’Kişi-İnsan’’ ; ‘’şekillenme’’ ; OĞUŞ – OĞOŞ ise ‘’Uygarlık’’ demek…


Bu bağlamda Türk lehçelerindeki ‘’Oğul’’ kelimesi de bu kökten türemiş olup erken dönemlerde cinsiyet ayrımı olmaksızın ‘’kişi’’ yi anlatmak için kullanılmıştır.


OĞUŞ aynı zamanda ‘’kişilik’’, ‘’şan, şeref, onur, yücelik’’ anlamlarına da gelmektedir (Mirşan 1994, s.180,183).

Buradaki çok ayırdedici nokta ‘’uygarlık’’ sözünün kavramsal içeriğini ‘’kişilik’’ kavramının oluşturuyor olmasıdır. Bu içerik ve anlam bütünlüğü ile ‘’uygarlık’’ sözü ve kavramı başka hiçbir dilde bulunmamaktadır.


Şimdi küçük bir araştırma yapalım…


Uygarlık kavramı günümüz batı dillerinde, örneğin İngilizcede ‘’civilization’’ sözü ile anlatılır.


Webster’s New International Dictionary bu sözü şöyle açıklıyor : ‘’civilization, n. (from civilize.) 1. Advancement in social culture. 2. A state of social culture characterized by relative progress in the arts, science and statecraft. Cf. Barbarism, Savagery.’’ Sözlüğün ‘’civilization’’ kavramına ilişkin açıklaması bu kadar.


Yukarıdaki açıklamada sözün birinci anlamı için ‘’toplumsal kültür’’ gibi geniş ve belirgin olmayan bir çerçeve çiziliyor ve birey, kişi kavramlarına yaklaşılmıyor. İkinci anlamda da tanımlamaya sanat, bilim ve devletçilik ögeleri açısından bakılıyor; dolayısıyla da ‘’sosyal kültür’’ün yapısını bu ilerleme belirliyor.


Batı Avrupa dillerinin geniş kapsamlı ve güvenilir sözlüklerinin ortak bir özelliği vardır : Bu dillerde yer alan önemli kavramların hemen hepsi eski ‘’Yunanca’’ ve Latinceden bu dillere girdiği için, bu tür sözlerin dilbilimsel (etimolojik) kaynağı eğer biliniyorsa belirtilir. Nitekim yukarıdaki açıklamada ‘’civilization’’ ın ‘’civilize’’ kökünden geldiği belirtiliyor. Sonra, sözlükte ‘’civilize’’ı izliyorsunuz ve ‘’civil’’ sözüne ulaşıyorsunuz. Sözlük bu sözü şöyle açıklıyor : ‘’civil, adj. (F., fr. L. Civilis, fr. Civis citizen.).


Demek ki ‘’civis’’ Latinceden Fransızcaya, oradan da İngilizceye geçmiş. Ancak, burada önemli bir nokta var : Latince ‘’civis’’ sözü Latinceye, pek çok örnekte olduğu gibi, eski ‘’Yunanca’’dan geçmiş olsa idi, sözlük en azından Yunancasını da vermek zorunda idi.


Örneğin ‘’genesis’’ sözü aynı sözlükte şöyle açıklanıyor : ‘’genesis, n.; pl. Geneses. (L., fr. Gr. Genesis, fr. Root of gignesthai – to be born). Görüldüğü gibi burada ‘’genesis’’ sözünün Latinceye Yunancadan geçtiği ve sözün Yunanca kökeninde de ‘’doğmak’’ fiilinin bulunduğu belirtiliyor.


Demek ki ‘’civis’’in dilbilimsel kökeni Yunancada bulunmuş olsa idi, sözlük kaçınılmaz olarak onu da verecekti. Burdan çıkan önemli sonuç ise, Yunancada ‘’uygarlık’’ kavramını anlatan bir sözün bulunmuyor olmasıdır.


Öyle ise şimdi Oxford’un Latince-İngilizce sözlüğünde ‘’civis’’ sözüne bakalım. Evet Yunancadan geçmemiş; üstelik Latince bir dilbilimsel (etimolojik) kaynak ta belirtilmiyor. Demek ki Latince kökenli de değil.


Avrupalı, Latincede de bulunmayan bu sözü, içindeki ‘’s’’ harfini ‘’z’’ diye okuyup yazarak, uydurmuş ve ona ‘’uygarlık’’, ‘’medeniyet’’ anlamını yüklemiş; ve bu söz bu anlamıyla ve dil yapısıyla bütün Avrupa dillerine yerleşmiş…


Değerli okuyucular, sabrınıza biraz daha sığınarak, şimdi de Latince ‘’civis’’ sözünün Oxford sözlüğündeki karşılığına bakalım.


Sözlük, kökeni belirsiz olan bu sözün anlamını vermeden önce, uzun uzadıya, hangi yazarların nerede ve nasıl kullandığını açıklıyor; sonra iki anlam veriyor : (1) ‘’a fellow citizen’’ ; (2) ‘’a subject’’. ‘’Civis’’ sözünün dilbilimsel kökeni bilinmediği için, ‘’kentli’’ veya ‘’aynı kentli’’ (hemşeri) ve (bir kente tabi) anlamlarına nasıl varıldığı belirtilemiyor.


Bu durumda, görüyoruz ki, ‘’civilization’’ ‘’uygarlık’’ sözünün kavramsal içeriğinde ‘’kent’’ (ing. City) kavramı bulunuyor.


Bugün Arapça, Farsça ve (İslam dinine bağlandıktan sonra) Türkçe konuşan halklarda da ‘’uygarlık’’ kavramı, tıpkı Avrupa halklarında olduğu gibi, ‘’medeniyet’’ (‘’kentli’’, ‘’citizen’’, ‘’Medineli’’ olma) sözü ile karşılanıyor.


Nitekim, günümüzde bu içerikleri ile ‘’uygarlık’’ kavramını anlatmaya çalışan bu iki söz – ‘’civilization’’ ve ‘’medeniyet’’ – nereye çeksen oraya giden, açıklık ve belirginlikten uzak olan, herkesin kendi işine gelen anlamı yüklediği kaypak sözler olmaktan ileri gitmemektedir; yani uygarlık kavramında bulunmasını beklediğimiz ve özü ‘’OĞ’’, ‘’KİŞİ’’, ‘’OĞUŞ’’ ‘’KİŞİ ŞEKİLLENMESİ ve GELİŞİMİ’’ olan içeriği taşımamaktadır.


Çünkü toplumu, aileyi oluşturan ‘’kişi’’, ya da ‘’birey’’in gelişimi, eğitimi, şekillenmesi sağlanamadığı takdirde ‘’uygarlık’’ ta gelişemez.


‘’Uygarlık’’ kavramına ilişkin yaptığımız bu kısa irdelemenin sonucu olarak şu önemli noktayı bir kez daha vurgulayalım : ‘’Avrupa Rönesans’ından bu yana, batımerkezciler ve Hint-Avrupa’cılarca göklere çıkarılan eski ‘’Yunan’’ ve Roma’nın dillerinde ve bağlı olarak günümüz Avrupa dillerinde ‘’uygarlık’’ kavramı ve dolayısıyla bu kavramı anlatan bir söz bulunmamaktadır.


Derin kültür ve uygarlığımızın farkına varıp Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönemlerindeki gibi, toplum ve ulus-devlet düzenimizi bu temel anlayışlar üzerinde tekrar yapılandırırsak günümüz dünyasının ‘’medeniyeti’’ bizi izleyecektir.


Geleceğin bireyleri ve kişileri olan çocuklarımızın ‘’23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’’ kutlu olsun…



Meraklılarına biraz da Türkçe-Grekçe örnekler vererek yazımızı sonlandıralım :

balık- polis (şehir, kent)

okarı (yukarı) balık- akropolis

öreke-roke (İtalyanca?)

aya içme - ayazma

ubahang - aphandi ‘efendi’

baba –papaz

baçcı(l) - vasili-as

ög ‘ev’ - oikos ‘ev’

teba-demos

usu ‘su’ - oti ‘su’

ura ‘uğur, kut’ - ieros ‘kutlu’

ayi, ayan, ıyık ‘kutsal’ - aya ‘kutsal’

ergil ‘bayram’ (Tuva) - argia ‘bayram’

göre ‘şölen’ (DS), kör ‘şölen’ (Yakut) – giorti ‘şölen’

ulu ‘güneş’ (Sümer) – ilios, helios ‘güneş’

vut-od ‘ateş’ (Çuvaş) - fotia ‘ateş’

houçak ‘ocak’ (Hakas) - hestia ‘ocak tanrıçası’

fırın - furnos (Türkçede koruk da fırın, pişir- fiili, vere- ‘pişirmek’)

sıcak- zesto

borak ‘kuzey yeli’ - voreios ‘kuzey’

fir ‘ur’ - sfaira ‘küre’ ( s- )

irenk ‘kızıl’ - erythra ‘kızıl’

balık ‘çamur’ - pilos ‘kil’

laçaga ‘çamur’ (Çuvaş) – laspi ‘çamur’

tuğla -touvlo

bataayak ‘kadeh’ - potiri ‘kadeh’ (but +ura , Çuvaşçada ura ‘ayak’)

kere ‘kızıl’ – chrysós ‘altın’

ti ‘Tanrı’ - theos ‘Tanrı’

tüş ‘yer’ - thesi ‘yer’

kur ‘yer,kara’ - chora ‘yer,ülke’

tüfek- toufegi

barut- pyritida

ulu baş ‘ulu tepe, ulu zirve’ - Olympos

vasat –mesis ‘orta’

pazar-pazari

but ‘ayak’ - podi ‘ayak’

cır, yır – sirtaki

dolma – dolmadaki

balıg ‘yay’ - velos ‘yay’

umah ‘masal, efsane’ - epos

top ‘tomar, dürüm’ - stopi ‘tomar’

ur- ‘yazmak’ - artro ‘yazı’

im ‘işaret’ - eimai ‘işaret’

ığılıs ‘toplanma’(Hakas), kilisge ‘kilise’ (Türkmen), egal ‘tapınak’ (Sümer) - ekklisia ‘kilise’

an erki ‘hayvan gücü’ - energeia ‘enerji’

simge - simaia ‘bayrak’

dör, diere ‘baş sedir’ - thronos ‘taht’

vezir - vasilisa

varlık -parousia ‘varlık’

dal ‘ücret’ - teli ‘ücret’

hendek -hantaki

evlek – evlek

baran - vroçi ‘yağmur’

öge ‘hekim’ -igeia ‘sağlık’

parpı ‘ilaç’ -farmako ‘ilaç’

talagu - dilterio

vas- ‘üflemek’ (Çuvaş) - fysero ‘körük’

oğay ‘hayır’ - ochi ‘hayır’

nu ‘evet’ - nai ‘evet’

hemen ‘yalnız’ - gymn ‘çıplak’

ıntımak ‘birlik’ - enotita ‘birlik’

kanı, künç ‘köşe’ -gone ‘köşe’

carlık ‘emir’ - seira ‘emir’

peşe ‘yaradılış’ - physios ‘doğa’

üren ‘evren’ - uranos ’gök’

örk ‘kök’ - riz ‘kök’

hürek ‘kalp’ - kard ‘kalp’

bengülüg -megalit ‘abide’

karaböcü(k) - karabos ‘böcek’

omuz-omos

horek ‘boynuz’ - kerat, keras ‘boynuz’

cır, yır, ır - sır-taki ‘şarkı’

palağ - fyllo ‘yaprak’

kuhağan, kakaç - kakos ‘kötü’

sık - sychnos ‘sık’

pek – pyknos ‘yoğun’

balıg- pligi ‘yara’

usu - oti ‘su’

gülüş - gelos ‘gülüş’

bölük ‘dokuma’ - pleko ‘örmek’

an erki - energi

simge - sema ‘simge’

uku- ‘işitmek’ - akou ‘işitmek’

yaş ‘oğul’ - yios ‘oğul’

aata ‘gerçek’ (Saka) - eteos ‘doğru’

bulgur – plguri

bala - “ –poulos” ‘oğlu anlamında ek’

alapa ‘ücret’ - elefter-os ‘ücretsiz’ (-ter eki bizim –sir ‘without’)

ilimdar ‘hür’ ? (yul- ‘kurtarmak’) - elefter-os ‘hür’ (-ter eki bizim - dar ‘-lı, -cı’)

bulung ‘kenar’ - plagio ‘kıyı’

belen ‘yamaç’ - plagio ‘yamaç’

ik, ağız ‘kenar’ - akti ‘kıyı’

arka - archaios

echtra (Grek)- öc (öc-tura)

keleci- glossa ‘söz’

yok- oki

ook ‘küçük’ (Altay) - aki ‘küçültme eki’

çiri- ‘kurumak’, çir ‘kuru meyve’, çiroz ‘kuru balık’ - tsiros ‘kuru’

kere ‘altın’ (Saka) - khrysos ‘altın’

begimlemek ‘onaylamak’ , *begiriv - pokrif, apokrif

bilik-politiki ‘senet,poliçe’

doğ- ‘doğmak, doğurmak’ - lox- ‘doğurmak’

oguz ‘kutlu’ -agiazo ‘takdis’

kurik ‘ot’ (Çuvaş) - chorto ‘ot, çimen’

sim -asimi ‘gümüş’

enginar – anginara

dış (yış, cış, his, öz) - das-os ‘orman’

...........................


Kaynaklar :

Erken-Türklerin İnsan, Doğa, Evren ve Uygarlık Anlayışları – Necdet Sümer

Türkçe-Grekçe – Adnan Atabek




62 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazar Hakkında
WhatsApp Image 2022-11-17 at 2.45.19 PM.jpeg

Muzaffer Haluk Hızlıalp 30.11.1962 yılında İstanbul’da doğmuştur. İlk öğrenimini Erenköy ve Yıldız İlkokullarında, orta ve lise öğrenimini Fransız Saint-Benoit Erkek Lisesi’nde, Üniversite eğitimini İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde, lisans-üstü eğitimini ise İngiltere King’s College’ da tamamlamıştır.

#GunesInsan

Yeni bir çalışma yayınladığımda güncelleme almak için bloguma abone olun.

Teşekkur ederim!

bottom of page