top of page

ANADOLU'YA SAHİP ÇIKMAK

Güncelleme tarihi: 27 Ağu


Dünyanın Kalbi - Türkiye/Anadolu/Asia Minor

Anadolu ve dolayısıyla Türkiye üzerinde ‘’Helenleştirme’’ ya da ‘’Yunanlaştırma’’ girişimleri tarihin çeşitli dönemleri boyunca devam etmiştir. Bunun bir çok sebebi vardır. Anadolu, büyük hinterlandı ile birlikte Asya ve Mezopotamya’yı da içine alan büyük bir uygarlık beşiği ve geçiş köprüsüdür. 10 Binlerce yıllık bir uygarlık geçmişine sahiptir. Startejik öneme sahip bir köprü coğrafyasıdır, adeta dünyanın kalbi niteliğindedir. Denizlerinden, iklim çeşitliliğinden, doğal kaynaklarından ve verimli topraklarından hiç bahsetmeyelim bile…Bu yüzden uzak ve yakın tarih boyunca ve hatta günümüzde de bir çok güç odağının daima ilgisini çekmiş ve çekmektedir.


Bir çok medeniyet ve ulusun köken arayışları da dikkatleri hep Anadolu üzerine çevirmiştir. Yurdumuz ve coğrafyamız üzerindeki bu girişimler yalnızca ‘’Helenleştirme’’ adı altında olmamıştır. Bu günlerde de özellikle Batılı ve ‘’Yerli’’ Hint-Avrupa tarih tezi savunucuları ‘’Luwi’’ adı altında da bazı girişim ve çalışmalar yapmaktadır (bkz ‘’Luvi Meselesi’’). Bu yaklaşımlarının altında, Anadolu coğrafyasının tarih, kültür ve dillerini kendi ataları olarak görmek istedikleri sözüm ona ‘’Hint-Avrupalı’’ halklara dayandırarak uygarlık kaynağını kendilerine mal etmek endişesi yatmaktadır.


Batının ‘’Yunan’’ hayranlığının en göze çarpan sebebi, Yunanistan’ı eski ‘’Yunan ?’’ ya da ''Antik Yunan'' medeniyetinin vârisi kabul edip onları Avrupa uygarlığının öncüsü ve kurucusu görmesidir. Yunanistan’a kendi çıkarları doğrultusunda bu nazarla bakan memleketlerin başında Fransa, İngiltere, Rusya ve Amerika gelmektedir…


"Helenistik Dönem" Büyük İskender'in MÖ 323'teki ölümü ile başlar ve MÖ 31'de Octavius (Augustus)'un Antonius ile Kleopatra arasındaki Aktium Savaşıyla son bulur. "Hellenistik Dönem" tanımlamasını ise 1830'larda "Geschichte des Hellenismus" kitabıyla J.G.Droysen yapmıştır. Droysen'e göre Büyük İskender'in fethettiği coğrafya Hellenistik karaktere bürünmüştür. Ancak, o dönemde bile Anadolu-Küçük Asya, Yakındoğu, Mısır, Orta Doğu-Mezopotamya ve Pers gibi birçok farklı kültür ve dillerden oluşuyordu.


The name “Greece” was imposed on the modern Greek Kingdom by the Great Powers Britain, France and Russia. Modern Greeks call themselves Hellenes (Ellines) and their state Hellas (Ellas), a name borrowed from the past which neither describes the elements of a nation or those of an ethnicity. By using the name “Greek” to refer to both the ancient and modern people, the Greek state falsely implies descent for the modern Greeks from the ancients. By using the name “Greece” to refer to both the ancient and modern states, the Greek State is falsely implying;

(1) continuity between the ancient City States and modern Greece, and (2) that there was some sort of political unity between the ancient City States themselves where one did not exist.

In reality the words “Greece” and “Greek” were popularized by modern 19th century writers. There are no ancient maps or references with the words “Greece”. The Romans may have made some references to the ancient people living in Sicily as “Grecos” but they referred to the region south of Olympus as Achaia. During the Ottoman era the people living south of Olympus called themselves Romeos (Romans). Greece is a newly created state which never existed before the 19th century. The Kingdom of Greece, occupying the region of Morea, present day Peloponnesus, was created for the first time in 1829. Between 1829 and 1912 the Greeks enlarged their territory to present day Greece, by conquering Epirus, Thessaly and 51% of Macedonia. ...

The modern Greeks are not only NOT direct descendents of the ancients, but their Greekness is a myth, a modern 19th century creation.

Source: The Making of Modern Greece: book Nationalism, Romanticism, and the Uses of the Past (1797-1896) Professor David Ricks,Professor Roderick


Hepimizin bildiği gibi 1915 yılında, İtilaf Devletleri’ni oluşturan İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusyası, Osmanlı topraklarını paylaşmak ve Boğazlar üzerinden Rus Çarlığına yardım göndermek amacıyla birlik olmuşlardı. Çanakkale’ye sevk ettikleri donanmada bulunan askerler içinde çoğunlukla Yeni Zellandalı, Avustralya’lı, Kanadalı, Hindistanlı sömürge askerleri vardı…O devirde ve hala bu itilaf devletleri kültürel ve tarihsel anlamda adeta birer koyu “Yunan”, sözüm ona “Antik Yunan” uygarlığı hayranı olarak ortaya çıkıyorlardı. Osmanlı ve Türklere karşı başlatılan 1821 Mora isyan ve katliamları sonrası, 1920 Sevres Antlaşmasına kadar giden süreçte Anadolu topraklarının işgali meşrulaştırılmaya başlanıyor ve Yunan’ı üzerimize salmaya hazırlanıyorlardı. 1919-1922 Kurtuluş Savaşı’mız hepimizin bildiği gibi bu işgalci zihniyete verilmiş en güçlü cevaplardandır.


Bu odaklar tarihte de görüldüğü gibi hep vasal-vekil ve uydu devletler oluşturmak ve kendi adlarına onları savaştırmak suretiyle amaçlarını gerçekleştirmekteydiler. Savaş gemilerinin en teknolojik ve görkemli olanının adı bile bilinçli seçilmişti : “Agamemnon”…ve daha niceleri…30 Ekim 1918'de Limni Adası'nda Anadolu topraklarının paylaşılmasının yolunu açan Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı savaş zırhlısının adı da ''Agamemnon'' idi.


Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında dünyanın gidişatını değiştiren İstanbul'un fethi Batı tarafından bir Truva rövanşı gibi algılanıp yansıtılmıştı. Evet, onlara göre İstanbul’un fethi (1453) , Truva Savaşı’nın (MÖ 1200'ler) rövanşıydı. Üç bin yıl sonra Çanakkale’yi geçmeye çalışanlar ise, Truva’nın rövanşını kaybedenlerdi. 1915 Çanakkale Savaşı, tıpkı Truva Savaşı gibi Doğu ile Batı’nın, bir başka deyişle Avrupa’yla Anadolu’nun mücadelesi gibi gösteriliyordu.

Amaç neydi ?... MÖ 1200 lerde Truva’yı işgale gelmiş İlyada figürü ve sembolik olarak işgalin bu destana dayandırılması suretiyle tarih çarpıtılmakta, Osmanlı toprakları ve Türkler karşısında kutuplaştırıcı bir algı yönetimi yaratılarak işgal meşrulaştırılmaktaydı. Aslına bakarsanız 1920 yılında imzalanarak Osmanlı Devleti’ni parçalama sürecini yürürlüğe sokan Sevres Antlaşması da bu sözde tez ve görüşlere dayandırılmıştır.


Burada anlamakta zorluk çektiğim konu ‘’Yerli’’ olanların bunu niye yaptıklarıdır ??...Parçası olduğumuz kültür ve coğrafyaya bu denli yabancılaşmamızın nedeni nedir ??...Günümüzde dahi kinci ve rövanşist bir yaklaşım içinde olan Batı, onların vekilleri ve ''yerli'' işbirlikçileri halen alacakları ''rövanşın'' hayal ve hazırlıklarından vaz geçmiş değiller...


Ancak gerçek böyle değildir. Uygarlık tarihi, insanlığın gelişimi ile paralel olarak kesintisiz ve etkileşimli bir süreç olarak karşımıza çıkar. Kültürler, uygarlıklar, inanç sistemleri ve diller birbirlerinden etkilenerek çeşitlenirler; bir anda ortaya çıkmazlar.


Daha da önemlisi, değerli Azra Erhat İlyada önsözünde, sonraki dönemlerin özellikle batı, dünya edebiyatı ve sanatını etkilemiş olan bu destanların (Homeros, İlyada-Odisseia) MÖ 6.yüzyıl dolaylarında Anadolu İonya'sından, günümüz ‘’Yunanistan’’ anakarasına getirildiğini ifade eder; ve takip eden dönemler boyunca, özellikle orta çağda çok değiştirilmiş olduğu ve aslından uzaklaştırıldığı anlaşılmaktadır. Ata'mızın ''Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir, yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır'' şeklindeki sözleri ise konuya ışık tutucu niteliktedir.


Tarih boyunca yeşermiş bütün uygarlık ve kültürler tüm insanlığın yani hepimizin zenginliğidir. Ancak bunların işgalci ve sömürgeci amaçlar için kullanılması ve kutuplaştırma amacıyla çarpıtılması kabul edilemez!


Bu özet çalışmayı yapmamın sebebi ise Asya-Mezopotamya-Anadolu coğrafyasının insanlığın derin uygarlık tarihine olan büyük etkisini yok saymaya, unutturmaya çalışan ve uygarlığı sadece kendilerine mal etmek isteyenlere ve bunu sömürgeci çıkarları için destekleyen odaklara ve yandaşlarına karşı bir cevap olması gereğidir.


Öte yandan, bilmeden ve farkında olmadan ilk-orta ve lise tarih tedrisatlarına kadar sokulan bu algı yönetiminin etkisinde olan bir çok yurttaşımız yani bizler de her türlü konuşma, tartışma, sunum, çalışma, tez ve benzeri ortamlarda antik devirlerden ve o dönemlerin filozof, şair ve bilgelerinden bahsederken ''Antik Yunan'' tanımlamasını kullanırız. Oysa bu tanımlama, yukarıda gördüğümüz gibi ne yazık ki Sevr zihniyetinin bir algı yönetimi olup hepimizin diline pelesenk olmuştur. Önerim, ricam ve tavsiyem bu tanımlamadan kurtulup daha evrensel bir tanımlama olan ör. ''Antik Çağ'' tanımlamasını kullanmaktır.


Bazı önemli örnekler felsefe, bilim (matematik, astronomi vb...), mimari ve tarih gibi olguların Anadolu coğrafyasında oluştuğunu ve buradan taşındığını kanıtlar nitelikte :

Demokrit : İskeçe, Trakya'lı bilim insanı, filozof (MÖ 400'ler); atomcu evren teorisinin yaratıcılarından...

Anaxarchos : İskeçe, Trakya'lı bilim insanı, Demokrit okulunun bir Antik Çağ filozofu (MÖ 380-320). Pyrrho ile birlikte Büyük İskender'e Asya'ya kadar eşlik etmiş. Felsefi görüşlerinin raporları, onun şüpheci görüşün öncülerinden olduğunu gösteriyor.

Safo : Midilli' li Antik Çağ kadın şairi (MÖ 600'ler).

Alkaios : Midilli'li şair, Safo'nun çağdaşı.

Pittakos : Midilli'li komutan ve filozof (MÖ 600'ler).

Oinopides : Sakız Adalı geometrici ve astronom (MÖ 450).

Metrodoros : Lapseki, Çanakkale'li Antik Çağ filozofu (MÖ 331).

Anaxagoras : Urla, Klazomenai'li Antik Çağ filozofu (MÖ 500'ler). Ana madde ve ilk hareket ettirici neden öğretisi var.

Homeros : İzmir'li ünlü Antik Çağ ozanı (MÖ 740). Batı edebiyatının ilk büyük eserleri kabul edilen İlyada ve Odysseia destanlarının yazarı veya derleyicisi olduğu kabul edilmekte. Kadim Anaolu-Mezopotamya kültürlerinden esinlenerek derlemiş olduğu da düşünülüyor.

Alkman : Manisa, Lidya Sardes'li Antik Çağ lirik şairi (MÖ 700'ler).

Ksenofanes : Menderes, Değirmendere'li (Kolophon'lu) Antik Çağ düşünürü (MÖ 560).

Heraklit : İzmir, Efes'li Antik Çağ düşünürü (MÖ 500'ler).

Kallinos : İzmir, Efes'li Antik Çağ şairi (MÖ 700'ler).

Hipponax : İzmir Efes ve Urla'lı Antik Çağ şairi (MÖ 541).

Pisagor : Sisam-Susam Adalı Antik Çağ filozofu ve Pisagorculuğun kurucusu (MÖ 570-495). Önce Platon ve Aristo'nun felsefelerini sonra ise tüm Batı felsefesini etkiledi. En popüler önermesi "Pisagor teoremi". Pisagor ve öğrencileri her şeyin matematikle ilgili olduğuna, sayıların son gerçek olduğuna, matematik aracılığıyla her şeyin kestirilebileceğine ve ölçülebileceğine inanmışlar.

Hippo : Sisam-Susam Adalı Antik Çağ doğa filozofu (MÖ 500'ler).

Melissos : Sisam-Susam Adalı Antik Çağ filozofu (MÖ 470).

Thales : Aydın, Milet - Karya, Millawanda'lı matematikçi, astronom, filozof, felsefe ve Milet Okulu kurucusu (MÖ 624). Doğa olaylarının nedenlerini insan biçimli Tanrılardan çok, doğanın içinde aramıştır. Matematikte Tales Teoremi'nin yaratıcısıdır.

Anaksimander : Aydın, Milet - Karya, Millawanda'lı filozof, Thales'in öğrencilerinden (MÖ 610).

Anaksimenes : Aydın, Milet - Karya, Millawanda'lı filozof, aynı Anaksimander gibi bir fizikçi ve doğa bilimcisi (MÖ 585).

Hippodamos : Aydın, Milet - Karya, Millawanda'lı şehir plancısı (MÖ 498). ''Izgara Plan'' olarak da adlandırılan ve geçmişi Çatal Höyük'e (MÖ 7000'lere) kadar giden bir yerleşim planlama sisteminin Antik Çağ'daki uygulayıcısı.

Hekataios : Aydın, Milet - Karya, Millawanda'lı Antik Çağ tarihçisi (MÖ 550).

Herodot : Halikarnas, Bodrum'lu ünlü Antik Çağ tarihçisi (MÖ 484). ''Herodot Tarihi'' adlı ünlü belgenin yazarı.

Eudoksus : Datça, Knidos'lu Antik Çağ astronomu, matematikçi ve bilim insanı (MÖ 400'ler).

Aristoteles : Orta Makedonya bölgesi, Stagira'lı Antik Çağ filozofu ve bilgesi ve Büyük İskender'in hocası (MÖ 384-322). Çanakkale, Assos'ta bir felsefe okulu da kurmuş.

Hipokrat : (Bodrum ve Datçaya 24 km uzaklıktaki) İstanköy, Kos Adalı tıbbın babası kabul edilen Antik Çağ hekim ve doktoru (MÖ 460-370).


...ve daha niceleri.



Özetle Pelasg, Etrüsk, Hatti-Hitit, Likya, İyonya, Letoonya, Karya, Lidya, Kaşka, Kimmer, Frig, İskit, Hurri, Elam, Sümer, Anau (Anav), Çatal Höyük, Göbeklitepe, Karahantepe, Körtiktepe gibi birçok kadim uygarlığı anlamadan tüm aydınlanma ya da uygarlık sürecini ‘’Yunan’’ ve ‘’Roma’’ ya dayandırmak son derece yetersiz ve art niyetli bir yaklaşım, bana göre. Ki bu gerçek ünlü tarihçi Bodrum-Halikarnas’lı Herodot (MÖ 484) tarafından da belirtilmiş.


Aşağıda bu konuda değerli çalışmalar yapmış bazı bilim insanları ve araştırmacıların eserleri ve görüşlerine de yer vererek konuyu biraz daha netleştirmeye çalıştım. Umarım faydalı olmuştur…

Hatti-Hitit dönemi Anadolu'daki bazı önemli Yer İsimleri

Cevat Şakir KABAAĞAÇLI / Halikarnas Balıkçısı (17 Nisan 1890 -13 Ekim 1973)

"Çağdaş olmak istiyorsanız, klasik akıl devriminizi tamamlamak zorundasınız. Klasik kültürün temeli de Anadolu’da atılmıştır. Bilim, felsefe, kültür, şiir, aritmetik, trigonometri, astronomi gibi akıl yapan ne varsa bu bilgi enerjilerinin hepsi Anadolu’nun yediveren toprağının içinden fışkırmıştır. Öyle ise ayağınızı toprağınıza sağlam basın.


Anadolu’ya sahip çıkın.


Orta Asya’dan gelmiş olmanın gerçeğiyle Anadolu’yla kaynaşmış olmanın şansını bir hümanizmde birleştirin.

Bu sentezi yapıp çağdaşlığa uzanırken egemenlerin değil, emekçi halkın yanında olun, yurtseverlikle insancıllığınız, evrensel sömürüsüz bir dünya arzulasın."





Çok değerli Halikarnas Balıkçısı’nın bu sözleri karanlıktaki ‘’Deniz Feneri’’ gibi…Kendisini saygı ve rahmetle anıyorum...

"Bizans imparatorluğundaki etnik mozaik içinde bulunan Türk varlığının sayısı, hiç de küçümsenemeyecek kadar çoktu."


‘’Anadolu’nun yerli ahalisi, daha önceki devirlerde olduğu gibi, Roma hakimiyeti zamanında da çok heterojen ve karışık idi. Yer yer Ege kıyıları hariç tutulacak olursa, Anadolu’da bir yerli ‘’Grek’’ unsurunun varlığından bahsolunamaz. Çünkü Bizans (Doğu Roma) daha önce de belirttiğimiz gibi bir Grek devleti değil idi…’’


‘’Mikhail Psellos'un Khronographia'sı’’

Prof. Dr. Işın Demirkent

TÜRK TARİH KURUMU

‘’1071 Malazgirt Savaşına kadar Bizans’ın askeri ve siyasi durumu’’

Prof. Dr. Işın Demirkent


Eski Anadolu’da konuşulan diller; bunların arasında Sümer ve Elam kökenli Akad dilinden ve Pelasg-Etrüsk-İskit kökenli Frig dilinden (Eskişehir-Yazılıkaya) de bahsetmek gerekir.


"Helenleştirme-Yabancılaştırma çabaları ve özellikle Hıristiyan Ortodoks kilisesinin (8.Yüzyıl) bağnazlığı yüzünden kısa sürede Anadolu’da yerli diller artık konuşulmaz olmuştur. Anadolu’da en eski devirlerden beri konuşulmakta olan yerli ve onlara ilaveten yeni gelen kavimlerin konuştukları dillerin arka planda kalmasının bir nedeni de, 6.yüzyılın ortalarına, yani Justinian Devrine kadar Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğunun resmi dili olan Latince’nin kaldırılıp, yerine Grekçe’nin konmasıdır. Yani bir taraftan devlet idaresinde resmi dilin Grekçe olması, diğer taraftan zorla ve inanılmaz bir misyonercilik ruhuyla Hıristiyanlaştırılan insanlara kiliselerde Grekçe’nin neredeyse mecburi dil olarak konması ve İncil’in de Grekçe olması, Anadolu’nun yüzeysel olarak da olsa Helenleşmesini sağladı.


Evet bu Helenleşmenin çok yüzeysel kaldığı gerçekten özellikle vurgulanmalıdır. Çünkü bölge Arap istilaları sonucu Roma-Bizans tahakkümünden kurtulur kurtulmaz, Helenleşmenin birlikte getirdiği yer isimlerindeki yapmacık Grekçe unsurların yerini, eskiden olduğu gibi yerli, yerel isimler veya Sami veya Arami kökenli isimler almıştır. Yani Büyük İskender’le başlayıp Arap istilalarına kadar geçen yaklaşık 1300 senelik bir dönemde (MÖ 333-650)…


Kilikya, Kuzey Suriye ve kısmen de olsa Anadolu asla Helenleşmemiştir.....Anadolu’nun sadece yüzeysel olarak Türkleştiğini savunanlar bilmelidirler ki, bu toprakların Helenleşmesi veya Hıristiyanlaşması da aynı şekilde yüzeysel kalmıştır.


Bundan dolayıdır ki, az sayıda Türk işgalleri ülkeyi çok kısa bir zaman içinde Türkleştirebilmiştir. Batı tarihçilerinin anlayamadıkları, bir fenomen olarak baktıkları olay, işte budur. "


Prof. Dr. Ahmet ÜNAL

Münih Üniversitesi Assuriyoloji ve Hititoloji Enstitüsü

Eski Anadolu Dilleri ve Kültürleri Bölümü Başkanı

"HİTİT İMPARATORLUĞU’NUN YIKILIŞINDAN BİZANS DÖNEMİ’NİN SONUNA KADAR ADANA VE ÇUKUROVA TARİHİ."

(Bu konuşmasını ÇÜ FEF Arkeoloji Bölümü’nde 22.04.2000 tarihinde gerçekleştirmiştir.)

"...dilbilimsel kanıtlar, bizi Ege'ye gelen ‘’Yunanca’’ konuşan göçmenlerin anaerkil etkiler altına girdikleri sonucuna vardırmıştır.... Ege havzası hiçbir zaman bütünüyle Hellenleştirilmemişti.... Yunan dili ancak İskender'in fetihlerinden sonra Anadolu'nun iç bölgelerine sokulabildi.... MÖ 4. yüzyıla gelinceye değin, Kıbrıs’ta ve Girit'in yörelerinde hala Yunanca olmayan bir dil konuşulmaktaydı. Kesin bir sınıflama olarak (Hint-Avrupa) kavramının kendisinin bile yeniden gözden geçirilmesi gerekebilir.


George Derwent Thomson (İngiliz Marksist filozof ve İrlanda dili bilgini) - Tarih Öncesi Ege.







"19.yy'a kadar 'Bizans İmparatorluğu' diye bir ad yoktu!"

Prof.Dr.Semavi Eyice


Doğu Roma Devleti’nin 1453 yılında fiilen sona ermesinden yaklaşık bir yüz sene sonra Avrupa’da Doğu Roma’nın tarihi hakkında kitaplar yayınlanmaya başlamıştır. Bu dönemde Alman tarihçi Hieronymus Wolf’un 1557 yılında ‘’Corpus Historiae Byzantinae’’ adlı kitabının yayınlanmasıyla birlikte ‘’Bizans’’ tabiri ortaya çıkmıştır. Bu ismi de yörenin eski tarihi isminden almıştır; yani coğrafidir, ulus adı değildir. Aynen ‘’Osmanlı’’ , ‘’Bizans’’ hanedan adlarının ‘’Ulus’’ sanılması gibi…


MÖ 4.yüzyıla kadar Anadolu’da yerel dil ve diller hakimdir. Büyük İskender döneminde (MÖ 300’ler) Helence’ye geçilmiş ve MÖ 1.yüzyılda Romalıların gelişine dek kullanılmıştır. Bundan sonra, büyük şehir ve yerleşimlere Latince yerleşmiştir. Ancak iç bölgeler ve yerel halklar kendi dilini kullanmaktadır. Roma İmparatorluğu ikiye ayrılırken bile (395) dilleri Latince idi. Konstantin ve Justinian Helence konuşmuyordu. MS 7.yüzyılda Doğu Roma İmparatoru Heraklius Latinlerden kopmak amacıyla, imparatorluğun resimi dilini yine Helence’ye çevirmiştir.


Helenleştirme safhalarından önce Anadolu’daki yerel isimler:

Bu yazımı sonlandırmadan önce son bir örnek ‘’Hatti-Hitit Gerçeği’’ adlı makaleden bir tekrar.


Değerli bilim insanımız Prof.Dr Fahri Işık’ tan bir alıntı ve bir başka değerli kitap tavsiyesi…


Demir Çağı’na da girilen MÖ 1200 dolaylarında, Mısır kaynaklarının bildirdiği kuzey ya da deniz halklarının acımasız istilası sonucu, Ege’nin batısında Akha Helenleri ve doğusunda Hitit gibi iki büyük uygarlığın çöküşü ardından ‘Ege Göçleri’ denen bir süreç başlar. Hellas’tan kopan bu göç dalgası eskiçağ biliminde tartışmasız olarak, Anadolu Ege kıyılarının ve önündeki adaların savaşla Helenlerin eline geçtiği biçiminde yorumlanır ve o zamandan başlayarak Batı Uygarlığı’nın kültür ve sanat adına her yaratısı Helenlere mal edilir. Beni bu dogmalaşmış savın tersine yönlendiren; bir ‘Yunan-Roma arkeoloğu’ olarak bölüm kurmak amacıyla gönderildiğim Erzurum’da, Anadolu’nun -uzmanlığım dışındaki- Prehistorya ve Önasya kültürlerini de öğretmek zorunluğu oldu.


Öğretmek için öğrendiğimde gördüm ki ‘Ege Göçleri ile Hellas’tan geldiğini’ sandığım her şey, Anadolu’nun kendi yaratılarıymış. Göçle gelenlerin taşıdığı sürgünden filizlenen, kökü dışarda bir Helen kültürü değil, her zamanda Batı’yı besleyen, binlerce yılın birikimi bir alaşımdan şekillenen bir yerli kültür-emek ürünü.


‘Yazı Helence, halk da Helence konuşur ya da Helendir’ algısını belleklerden söküp atmak, ‘atomu parçalamaktan da zor’. Anadolu’da her yerde olduğu gibi Frigya ve Pisidia’da da Makedon İskender buyruğuyla yerli yazılar Helence’ye dönüşmüş, yüzlerce yıl sonra, Roma Dönemi’nde, Helence harflerle Frigce, Pisidce yazıldığına tanık olunmuştur. Likya, Ksanthos Kherei Dikmesi üzerindeki çiftdilli yazıtın özgün Lykçesi’nde Trqqas, Maliya, Pedrita ve Ertemi olarak okunan tanrısal adlar, Helence özetinde Zeus, Athena, Aphrodite ve Artemis’ tir. Helence tanrı adları, yazı Helence diyedir; halk öyle konuşuyor diye değil. Homeros’un, Herodotos’un o devirde Helence yazma nedeni de günümüz bilim dünyasında İngilizce yazma nedeni ne ise odur.


Öte yandan Selçuklu’nun Farsça’yı resmi devlet dili olarak kullanması da Türk oldukları gerçeğini değiştirmez…


İlginç ve gülümsetici bir kelime-ses benzerliği ile yazımızı sonlandıralım...


''Oğuz'' adının Bizans kayıtlarındaki yazımı: Ούζοι (Ouzoi).

Şimdi buradaki ilginç nokta Yunanlıların sözde milli içkisi, Türk rakısının muadili Uzo' nun yazımı (Uzo, Yunanca: (ούζο), Oğuz adının yazımının aynısıdır. İlginç bir ses benzerliği olsa gerek…😊



Kaynaklar :

Uygarlık Anadolu'dan Doğdu - Prof.Dr. Fahri Işık


Prof. Dr. Ahmet ÜNAL

Münih Üniversitesi Assuriyoloji ve Hititoloji Enstitüsü

Eski Anadolu Dilleri ve Kültürleri Bölümü Başkanı

"HİTİT İMPARATORLUĞU’NUN YIKILIŞINDAN BİZANS DÖNEMİ’NİN SONUNA KADAR ADANA VE ÇUKUROVA TARİHİ."


Tarihöncesi Ege - George Thomson


‘’Mikhail Psellos'un Khronographia'sı’’

Prof. Dr. Işın Demirkent

TÜRK TARİH KURUMU

‘’1071 Malazgirt Savaşına kadar Bizans’ın askeri ve siyasi durumu’’

Prof. Dr. Işın Demirkent


Antik Çağ Filozofları Haritası - Deniz Akça





203 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commenti


Yazar Hakkında
WhatsApp Image 2022-11-17 at 2.45.19 PM.jpeg

Muzaffer Haluk Hızlıalp 30.11.1962 yılında İstanbul’da doğmuştur. İlk öğrenimini Erenköy ve Yıldız İlkokullarında, orta ve lise öğrenimini Fransız Saint-Benoit Erkek Lisesi’nde, Üniversite eğitimini İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde, lisans-üstü eğitimini ise İngiltere King’s College’ da tamamlamıştır.

#GunesInsan

Yeni bir çalışma yayınladığımda güncelleme almak için bloguma abone olun.

Teşekkur ederim!

bottom of page