top of page

BAFA-KAPIKIRI-DİDİM-MİLET-PRİENE

Güncelleme tarihi: 29 Nis

BAFA Gölü - Kapkırı Köyü – Latmos - Beşparmak Kaya Resimleri - Herakleia Antik Yerleşimi - Didim - Milet - Priene Antik Yerleşimleri Gezi Hikayemiz.


Başlangıç Gidiş Rotası : İstanbul – Gebze -Gemlik-Susurluk-Balıkesir-Soma-Akhisar-İzmir-Söke-Bafa

603 km – 7 saat Takribi 5-7 gün olarak planlayabileceğiniz bu gezi programı açıkcası yoğun ve hatta yorucu bir program. Eğer bu türde yoğun gezi programı yapmayanlardansanız pekala bölge bölge ilerleyebilirsiniz.

Biz Bafa’dan başlayarak ve bu geziyi 2021 yılı Temmuz ayında havanın 40 derece üstü olduğu dönemde ve o sıcak altında iddialı olabilecek bir parkurda trekking olarak başladığımız için sanırım seyahati daha da zorlu hale getirdik. Yani söyleyeceğimiz şu ki bu parkurlar için daha düşük hava sıcaklı günleri hedefleyin. Özellikle Rehberlerimiz Zeynep Hanım ve Eşi Sadettin Bey ile yaptığımız parkurlar, dağ yürüyüşleri ve kayalar arasından inişli, çıkışlı patikalarda ilerleme şeklinde de olunca, yaklaşık 3-4 saat süren bu yürüyüşler antremanlı bacaklar ve daha ısısı düşük hava kuşulları istiyor. Yine de yaz günlerini planlarsanız yanınıza yeterli miktarda su almayı unutmayın, üzerinize uzun kollu tişortlar giyin.


Evet, bu seyahat boyunca gezdiğimiz bölgelerin tarihi önemlerini aşağıda ayrı ayrı yazacağız ancak önce kısa kısa izlenim ve genel deneyimlerimizden bahsetmek isteriz.


Bafa Gölü-Kapıkırı Köyü

Bafa..

Eski adı Latmos olan Kapıkırı Köyü-Bafa Gölü mevkiindeki rehberlerimiz gayet başarılıydı. Oraya vardığınızda birçok tur grubunun da geldiğini zaten göreceksiniz biz genelde ilgi duyduğumuz konulara daha konsantre ilerleyebilmek istediğimiz için özel rehber servisi alıyoruz. Bu bize seçtiğimiz bölgeyi daha uzun ve istediğimiz şekilde yaşamamız imkanı veriyor ya da daha kısa tutmamız. Mesela o dağlarda rehberlerimizle aldığımız molalardaki sohbetlerimiz de bize o bölgenin farklı deneyimlerini yaşatıyor.



Ada Pansiyon/Restoran

Konaklama tavsiyemizden çok memnun kaldık. Nail Duran ‘ın Ada Pansiyon /Restoranı. Otelde 5 yıldız konaklama arayanlardan değilseniz o bölge ve seyahat konsepti için gayet yeterli. Yemekler ise enfes ötesi, parmak yedirten cinsten. Nail Bey ve ailesi birer mutfak uzmanı ve misafir memnuniyeti konusunda da ellerinden geleni yapıyorlar. Göl manzarası eşliğinde bir keyif orda sizi bekliyor.








Bafa ve Volkanik Kayaları

Sadettin beyin bize ayarladığı kayıkla yaklaşık 2 saatlik göl turu çok keyifli idi ve biz kaya resimleri için bir mola verdiğimizde, o gölde yüzdük. Açıkcası suyunun bir zararı varmıydı bilmiyoruz ama pek de umursamadık.











Bafa - Kaya Resimleri

Eğer Türkiye içerisinde bol seyahat edenlerdenseniz, bu rotada ilerledikçe eşsiz doğa manzaralarına şahit olacağınızı zaten biliyorsunuzdur. Kişiyi rahatlatan, şehir keşmekeşinden ve gerginliğinden uzak bu beldeler ruhlarımıza ilaç gibi geliyor gerçekten. Her seyahatimizde bu duyguları bol bol hissediyor farklı bir çoşkuya kapılıyoruz.


Derken..


Didim’e geçtik. Çok çok kalabalıklaşmış ve malesef dokumuzu kaybettiğimiz çirkin ve çarpık bir yapılaşmayla. Neyse, konunun bu kısmını görmemeye çalışarak bölgenin tarihi zenginliklerini, doğasını ve denizini de yaşamaya çalıştık bir yandan. Ege kıyılarının denizini çok seviyoruz ve bol bol faydalanıyoruz bir yandan da doğa güzelliklerini yaşayarak. Bu yolculuk bu yönden de çok doyurucu idi. Yol boyunca çok şirin ve sempatik köylerden geçerek bölgesel leziz yiyeceklerin keyfine varmak da bu yolculuklara apayrı bir doyum ve tad katıyor. Bu yerleşimlerdeki sohbetlerimizde Türkiye’mizin cana yakın misafirperverliğini doya doya yaşıyoruz. Milet’ten Priene’ye yol alacağınız rota size bu türde eşsiz deneyimler yaşatacak.


Şimdi sırasıyla duraklarımızdaki Tarihsel zenginliklerimize göz atalım..


Bafa Gölü, Herakleia ve Latmos Kaya Resimleri


Herakleia Antik Kenti, bugünkü Kapıkırı Köyü içerisinde kalmakta olup, Milas’a 39 kilometre uzaklıktadır. Kent, Antik Çağ'da Ege Denizi’nin bir uzantısı olan Latmos Körfezi’ne sahipti. Ancak Menderes Nehri’nin getirdiği alüvyonlarla dolması sonucu körfez bu günkü Bafa Gölü’ne dönüşmüş. Kent, coğrafi olarak İonya ile Karya sınırında hatta İonya bölgesinde yer almasına rağmen karekter ve tarihi geçmişiyle tipik bir Anadolu-Karya şehri olarak kabul görmüş.

Kent, adını ünlü mitoloji kahramanı Lidya’lı Herakles’ten almış. MÖ 8'nci yüzyılda adı Latmos iken, Persler zamanında Karya Satrabı Mausolos’un eline geçmiş. İskender’in Asya seferi sonucu İskender İmparatorluğu’nun, daha sonra da Seleukoslar’ın egemenliğine bağlanmış. MÖ 1'nci yüzyılda ise, denizle ilişkisinin kesilmesi üzerine şehir, eski önemini kaybetmiş. Çok engebeli ve kayalık bir arazi üzerine kurulan antik kentin etrafı 65 kule ile takviye edilen günümüzde kısmen yıkılmış halde bulunan 6.5 kilometre uzunluğunda sur ile çevrilmiş. Düzgün dikdörtgen ve kare taş işçiliği gösteren sur duvarları Hellenistik Dönem’de yapılmış. Ayrıca gölün üzerinde de Bizans dönemi surlarına rastlamak mümkün.









Hippodamos şehir planına göre iskan edilen Herakleia, birbirini dik kesen ızgara biçimli parsel ve sokak planının iyi uygulandığı örneklerinden biri. Limanın arkasında uzanan kayalık arazi üzerinde yer alan Athena Tapınağı ise kentin en iyi korunmuş yapılarından biri. Athena Tapınağı’nın doğusunda yer alan Agora (pazar yeri) iki katlı olup, günümüzde birinci katı ayakta kalmış. Athena Tapınağı’nın hemen doğusundaki Agora şehrin merkezinde yer alıyor.

Etrafında ise hala yer yer izlenebilen galerilerle çevrili olduğu anlaşılmakta. Kentin kuzeydoğu çevre duvarları oldukça iyi durumda. Tiyatro kentin kuzey doğusunda yer alıyor. Kentin sahiline ve adalara giden yolun kenarında yer alan Endymion Kutsal Alanı’nı görmek lazım. Mitolojiye göre Ay Tanrıçası Selene, Latmos dağlarında çobanlık yapan güzel delikanlı Endymion’a aşık olur ve onu ebedi uykuya mahkum eder...






Bafa'da doğa yürüyüşü


Hıristiyan Kaya Freskleri

Yediler Manastırı ve Bafa'da Gün Batımı

Ayrıca Beşparmak Dağları’ndaki Gölyaka Köyü’nden yapacağınız yaklaşık 2 saatlik bir doğa yürüyüşüyle Bafa Gölü’nün inanılmaz güzellikteki manzarasına hakim tarihi Yediler Manastırı’nı görebilirsiniz. Manastırı, 7.yüzyılda Arap istilalarından kaçan hıristiyan keşişlerin saklanmak için yaptığı düşünülüyor… Akşamüstü’ne yakın saatlerde orda olursanız güneş batışının doyumsuz görüntüleri ruhunuza işleyecektir. Yediler Manastırı , MS 7. yüzyıldan kalma kaya freskleri, ilginç doğa yapısı ve manzarasıyla ilgi çeken yürüyüş rotaları arasında yer alıyor.

Hıristiyan inancını, İsa’nın hayatını, Meryem ve Azizler’i betimleyen kaya freskleri yürüyüş rotasının çeşitli bölgelerinde de karşımıza çıkıyor…












Latmos kaya resimleri alanında bulunan ve çizimleri çıkarılan bu resimler, tarih öncesi atalarımızın doğayı, yaşamı ve evreni yorumlama yöntemlerini, soyutlamayı, tamga ve sembollerle ifade etme becerilerini açıkça göstermekte…buradan hareketle insanlığın dil, sözlü anlatım ve yazıya doğru ilerleyişini görmek olası…Latmos kaya resimleri Azerbaycan-Gobustan ve Orta Asya kaya resimleriyle de büyük benzerlik gösteriyor…


Herakleia Antik Kenti’nde Alman Anneliese PESCHLOW tarafından yapılmakta olan yüzey araştırmasına her yıl devam edilmekte. 1991’den itibaren, dağın, Herakleia antik kentinin sınırları içinde kalan bölümündeki yerleşmelerin incelenmesine yönelik çalışmalar gerçekleştirilmiş. Bu kapsamda, zirvede çok eski bir yağmur ve kaya kültünün varlığı da göz önünde bulundurularak, belirli bir hedef doğrultusunda tarih öncesi dönemlere ait kalıntılar araştırılmış. İlk kaya resimlerinin 1994 yılında bulunduğu Latmos’ta bugün 170 kaya resmi bilinmektedir. Bu kaya resimlerinin 8.000 yıllık bir geçmişi olduğu anlaşılmış. Çok değerli olan bu resimlerin korunması, hepimizin sahip çıkması ve yetkililerin bu konuda önlem alması çok önemli !!...


Karya Yolu ise, ismini bu antik bölgemizden alan, 46 etaba ve yaklaşık 800 kilometrelik patika yoluna sahip Türkiye'nin en uzun yürüyüş yolu. Aydın’ın Çine ilçesinden başlayarak Muğla’nın yarımadalarının tamamından geçen rota, çeşitli köy ve kasabalara, koylara, tepe ve dağ yollarına ve antik kentlere de uğramasından ötürü Türkiye'den ve yurtdışından gelen pek çok yürüyüşçüyü çekmekte...











....ve gezimizin Bafa bölümünü sonlandırırken bizi gezdirip misafirperverlik gösteren yurdumuzun güzel insanlarından Sadettin ve Zeynep'e şükranlarımızı sunuyoruz...İyi ki varsınız, tekrar görüşmek umuduyla...



















DİDİM ANTİK KENTİ


Didim ilçesinin ilk yerleşim izleri Neolitik Devre (M.Ö. 8000) uzanıyor. “Anadolu-Karya” bölgesinin sınırları içinde yer alan Didim, Milet’in “kutsal alanı” olarak Likyalılar, Persler, Seleucidler, Attalidler, Romalılar ve Bizanslıların ardından da biz Türklerin eline geçmiş.


Didim, bulunduğu konum nedeniyle tarihte iz bırakan uygarlıklara tanıklık etmiş ve jeopolitik açıdan önemli bir yer. Batı dünyası her ne kadar uygarlıkların ‘’Yunan’’ kaynaklı olduğunu söylese de, Anadolu topraklarımız, dışarıdan gelen tüm uygarlıkları kendi kültür potasında eriterek, kendine özgü yeni uygarlıklar yaratmaya devam etmiş…


Didim - Apollon Tapınağı

İlk çağda, kehanette bulunma ve olayları önceden görme yetisinin, kökeni Hititler ve hatta Mezopotamya uygarlıklarına kadar inen ve kökenini bir Anadolu ve Mezopotamya çok tanrılı inaç sistemlerinden alan Zeus ve Leto’nun oğlu güneş, ışık, müzik ve kehanet tanrısı Apollon tarafından insanlara verildiğine inanılırdı. Anadolu’nun birçok yerinde (Ege-Akdeniz...), bu Tanrıya adanmış tapınaklar bulunur ve buralardaki rahiplerle rahibeler, Tanrıya aracılık ederek, kendilerine danışmaya gelenlere, gelecekten haber verirlerdi.


Apollon Tapınağı - Medusa Başları

Efsaneye göre; Tanrı Apollon bir gün, Didim yöresinde çobanlık yapan Brankhos’a rastladı. Ondan çok hoşlandı ve ona biliciligin (kehanetin) sırlarını öğretti. Çoban Brankhos, bugün Apollon Tapınağı’nın yerinde bulunan defne ormanı ve su kaynağının yanında, Apollon adına ilk tapınağı kurdu. Zaman içinde Brankhos soyundan gelenler “Brankhidler” olarak anıldılar ve çok uzun süre Apollon Tapınağı’nın yöneticiliğini yaptılar. “Didim”, “Brankhidai” (Brankhidler ülkesi) olarak da adlandırılmaktadır.

Bilicilik o zamanlar Krallardan, en fakir köylü halka kadar, bütün insanların başvurduğu bir kaynaktı. Lidya Kralı Kroisos da (Karun), Pers ülkesine saldırmadan önce bilicilere başvurmustu. Ancak kendince bir kurnazlık yaparak; dönemin bütün ünlü kehanet merkezlerine elçiler göndermiş ve rahiplerden, kralın o anda ne yapmakta olduğunu bilmelerini istemişti. Doğru cevap, yalnızca Delphoi Apollon’undan gelmisti. Karun da, Perslerle girişecegi savaş öncesinde Delphoi rahibine danışmayı seçmişti. Ancak biliciler, anlaşılması güç ifadeler kullanır ve açık bir yanıt vermekten daima kaçınırdı. Karun da, Pers Krallığı’na yapacağı saldırı sonunda, büyük bir İmparatorluğun yıkılacağı yanıtını alınca, hevesle sefere girişti. Ancak sonunda yıkılan, Lidya Krallığı oldu.

Apollon rahiplerinin, kehanetlerini vezinli olarak söylemesi adettendi. Rasyonel düşüncenin ilk filizlerini verdiği Milet topraklarında, antikçağın en saygın dini kurumlarından biri olan kâhinliğin (bilicilik) bu kadar güçlü olması da, ilginç bir tezattır. Kutsal Didim’in ilk dönemi, Perslerin Milet’i ele geçirmesi ve tapınağı yakıp yıkmasıyla son bulur. Ancak İskender’in gelişiyle beraber yeniden bir canlanma yaşanır ve İskender’in komutanlarından Seleukos’un emriyle, MÖ 300 dolaylarında bugün kalıntılarını gördüğümüz tapınağın inşaasına başlanır.

MÖ 7. ve 6. yüzyilda Apollon tapınağının ünü çok yaygındı. Mabed, Antik dünyanın en önemli kehanet merkezlerinden biriydi. MÖ 6. yy.’da Milet ve Didim arasında “KUTSAL YOL” yapılmış, Apollon’un tunç heykeli Mabed’e hediye edilmiştir. Milet sikkelerinde bu heykel yer almaktadir. Apollon tapınağının yapımı M.Ö. 8. yy.’a kadar iner. Anadolu-İyon tarzındaki bu tapınak, 35×85 m. ölçülerinde olup, M.Ö. 494 yılında LADE DENİZ SAVAŞI’ndan sonra Persler tarafından yağmalanarak, Tanrı Apollon’un “Kanakhos” tarafından tapılan tunç heykeli “Ekbatana”ya (IRAN) götürülmüştür.


Bazı Kaynaklar: “Apollon Tapınağı bitirilebilmiş olsaydı dünyanın yedi harikasından biri olabilirdi” der…


MİLET

Milet - Antik Tiyatro

Milet (Latince Miletus Hititçe: Millawanda) Anadolu'nun batısında, Ege bölgesinde, Büyük Menderes Nehrinin hemen ağzına yakın deniz kıyısında çok önemli bir antik liman şehri. Şimdi Aydın'ın Didim İlçesi'nde Akkoy'un 5 km. kuzeyinde ve Balat köyü yakınında bir antik yerleşim olup limanı Büyük Menderes tarafından doldurulduğu için yaklaşık 10 km denizden içeride bir konumda.


Bugünün Söke Ovası geçmişin deniziydi. Siyah nokta içine alınan alan bir zamanlar denizdi.

Anadolu-İyon şehirlerinin en eski ve önemlilerinden biri, Karadeniz’de 100’e yakın yerleşim olan Milet’ti. Eğitim ve sanatın beşiği olan şehir, Menderes’in taşıdığı alüvyonlardan önce deniz kenarındaymış. Heredot’un ‘İşçi’ diye nitelendirdiği Menderes (Meander) nehri antik dünyanın en önemli nehirlerinden biri. Çok kolu olduğu ve fazla kıvrılarak denize döküldüğü için batı dillerinde kıvrılarak gitmeye ‘Menderes gibi gitmek’ diyorlar. Hatta antik dünyada çok kullanılan bir motifin adı da Menderes. Dünyanın değişik köşelerindeki binalarda bu motifi görebiliyorsunuz.


Tarihsel mirasımız ile ilgili bilgilendirme var, ne de bir farkındalık. Oysa muazzam bir tarih ve turizm potansiyeli var tüm o bölgenin. Ancak ne yazık ki Aydın, Muğla, Latmos hattı madenlerle perişan ediliyor.


Milet bilim insanlarıyla da tanınan bir şehir. Anaksimandros, Aneksimenes, Thales ve Ayasofya’nın mimarı İsidoros şehrin ünlü şahsiyetlerinden bazıları. Milet’ te dönemin insanları maddiyata dönük olmadıklarından, uzun uzun düşünebildikleri ve gerçekten merak duygusuyla sorgulama yeteneğine sahip oldukları için felsefenin temelleri burada atılmış. Thales tarihin ilk filozufu olarak kabul edilmekte ve bu kentte yaşamış. Thales, astronomi, matematik ve geometri biliminin de atası olarak kabul edilse de, temel bilgileri Mezopotamya ve Anadolu’dan (Sümer-Babil-Hatti-Hitit-Mısır) almış. Thales ‘’Neyin Var Olduğu’’ ve ‘’Neyin Gerçek Olduğu’’ gibi sorular sorduğu için alışılan mitolojinin önüne geçmiş. Her olayın nedenini, doğanın kendisinde aramaya başlamış. Thales ile öğrencilerinin pozitif bilimlerin temelini atmalarının ve Fizikçiler Okulu şeklinde anılmalarının sebebi bu yüzden.


Milet’in bugün ayakta kalan en güzel binalarından biri de Roma döneminde kapasitesi 15 bin kişiye çıkarılan tiyatrosu. Tiyatronun üzerinde Bizanslılar döneminde inşa edilen ardından Selçuklular döneminde de kullanılan bir kale bulunuyor. Dünyada, denizlerde egemenlik kavramını ilk ortaya atan ve hayata geçiren Miletliler, Sinop’tan Trabzon ve Kırım’a kadar tüm kolonilerinde bu kavramın takipçisi olmuşlar. Dünyada bilinen en eski sinagoglardan biri İzmir’in doğusunda yer alan Lidya, Sardis’te bulunuyordu ama Milet’te de bir sinagog ve hatırı sayılır bir Yahudi nüfusun yaşamış olduğu biliniyor.

Çatalhöyük - Hippo sistemi - MÖ 6000

Hippodamos sistemine gelince: Anadolu’daki daha önceki örnekleri, El-Amarra MÖ.1400 İşçi Köyü (arkeolog Mehmet Kürkçü); Çatalhöyük duvar resminde de Hippo sistemi görülür MÖ.6000


Birbirine parallel ve birbirine dik sokaklardan oluşup bir ızgara gibi dikdörtgen bloklar ortaya çıkaran yeni şehir planlama sistemi Milet şehri planlamacısı Hippodamos tarafından Milet'e uygulanmış ve sonra Roma İmparatorluğu'nun özellikle ordu merkezi ve ordu mensuplarının kurduğu koloni yeni şehirlerinde örnek alınmıştır.


Bazı yanlış bilinen ve söylenenler...

Atina'daki milliyetçiliğin yükselmesiyle MÖ 500’lerde şehirlerin "kuruluş" mitosları üretilmiştir. Anadolu, günümüz Yunan fanatik milliyetçilerinin ‘’megali idea-büyük fikir’’ adı altında iddia ettikleri gibi, hiçbir zaman "Yunan" değildi. Aksine "Yunan" anakarası kavimleri deniz göçleriyle buraya geldiğinde medeniyet öğrendi, kadına değer verildiğini gördü. MÖ 400’lerde yerel dil hakimdi, ama Büyük İskender döneminde "Helen’’ dili benimsendi ve MÖ 100’lerde Romalıların gelmesine dek kullanıldı. Sonra Latince dili yerleşti ama yerel halk kendi dilini hala kullanıyordu. Roma imparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra bile dilleri Latince idi. (Doğu Roma'nın kurucusu Konstantin'de bir "Yunan" değil, bir "Romalıydı"); MS 700’de Doğu Roma imparatoru Heraklius imparatorluğun resmi dilini Latince'den ‘’Helence’’ ye çevirdi, böylece halk hem kilise baskısı hem de Heraklius'un kararıyla "Helence" ye zorlansa da yerel diller halk arasında konuşulmaya devam etti. ''MÖ 1200-500’lerde biçimlenen uygarlığın Ege’nin doğu yakasında köklenmesini ve batıya sürgün sürüşünü yaratan Anadolu kültür ve halklarıdır…” diye ifade eder Prof. Dr. Fahri Işık ‘’Uygarlık Anadolu’da Doğdu’’ adlı kitabında.


Prof.Dr. Saleh Sultansoy, Helen öncesi bin yıllarda Sümer-Hatti-Hitit-Girit üçgeninde etkin durumda olan toplum ve kültürlerin dilinin bizimki gibi eklemeli (aglütinant) bir yapıya sahip olduğunu da ifade eder.


PRİENE

Priene'den Ege Ovaları...

Kutsal Athena Tapınağı - Priene

Anadolu’da Faselis, Termessos, Arikanda, Afrodisias gibi birçok muhteşem şehrimiz var, bunlardan biri de şehircilik harikası olan Priene. MÖ 1-4. Yüzyıllar arası Roma döneminde Menderes nehrinin limanını yok ettiği, Dilek Dağı’nın (Mykale Dağı) yamaçlarına kurulmuş olan şehir ufak ama çok sevimli.

Priene, Aydın Söke'de Selçuk-Efes’e yaklaşık 100 km uzaklıkta kurulmuş bir Anadolu İyon şehri.

Tarihte sırasıyla Hatti-Hitit, Lidyalılar, Persler, Büyük İskender, Bergama Krallığı, Romalılar ve Doğu Romalılar himayesine giren Priene, MS 1.300’lerde tamamen terk edilir. Kentin ismi, önemli antik Anadolu medeniyetlerinden biri olan Hatti-Hitit dönemi halklarından Luvi kökenlidir ve ‘Hisar Yurdu’ anlamındadır. Zamanında 4-5 bin kişilik bir nüfusa sahip küçük bir şehir olduğu bilinen Priene’de ilk sistemli arkeolojik kazılar 1.868-1.869 yıllarında bir Alman ekip tarafından yapılmıştır. Athena Tapınağı’nın önemli parçalarıyla birlikte şehirden çıkartılan diğer eserlerin bir kısmı bugün Berlin Müzesi’nde ve Britanya Müzesi’nde sergilenmekte olup bu eserleri geri alma vakti çoktan gelmiştir! Şehrin koruyucusu olan Tanrıça Athena’ya adanan tapınak ise Priene’nin en görkemli yapısı.

Priene’deki altı bin kişilik antik tiyatro, dünyadaki en güzel tiyatrolardan biri. Tiyatronun sahnesine yakın bölümde yer alan beş mermer koltuk, şehrin yönetimindeki önemli kişilere ayrılmış. Yapıda bulunan sunakta gösteriler öncesinde şarap ve tiyatro tanrısı Dionisos ’a hayvanlar kurban edilmiş. Tiyatroda aktörlere kalan zamanı göstermek için su saati kullanılmış.


Gezginler :


Çiğdem Türkyılmaz Haluk Hızlıalp


Kaynaklar :

Prof. Dr. Fahri Işık ‘’Uygarlık Anadolu’da Doğdu’’






43 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


Yazar Hakkında
WhatsApp Image 2022-11-17 at 2.45.19 PM.jpeg

Muzaffer Haluk Hızlıalp 30.11.1962 yılında İstanbul’da doğmuştur. İlk öğrenimini Erenköy ve Yıldız İlkokullarında, orta ve lise öğrenimini Fransız Saint-Benoit Erkek Lisesi’nde, Üniversite eğitimini İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde, lisans-üstü eğitimini ise İngiltere King’s College’ da tamamlamıştır.

#GunesInsan

Yeni bir çalışma yayınladığımda güncelleme almak için bloguma abone olun.

Teşekkur ederim!

bottom of page