ANKARA- POLATLI- GÜDÜL/SALİHLER- BEYPAZARI
Güncelleme tarihi: 18 Mar 2023
İstanbul’dan hareketle, yolculukla beraber 3 gece 4 gün süren seyahatimizden bahsetmek isteriz. Özellikle mevsim doğru seçildiğinde bu yazı içerisinde yer alan yer ve bilgileri çok rahatlıkla izleyebilirsiniz.
Genel olarak bu gezilerimiz öncesi rota belirliyor ve ön araştırmalar yapıyoruz. Ancak yolda saptamalarımız doğrultusunda bu yazıya daha doğru yapılması gerekenleri ekliyoruz.
Biz gezimizde ilk durak olarak Polatlı’yı seçtik. Zira 2. Gün için Ankara’da Anıtkabir ve Anıtkabir Müzesi (09:00-16:00 saatleri arasında açıktır) ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi – ( 08:30-17:30 saatleri arasında açıktır) ziyaretlerini planladık. Maalesef Ankara Kalesi (08:00-17:00 saatleri arasında açıktır) ziyaretimizi gerçekleştiremedik. 3. Günümüzü de Güdül İlçesi - Salihler Mahallesinde Yerel Rehber Cemil Söylemezoğlu ve İzzet Öztürk ile yapacağımız trekking ve kaya resimleri incelemelerimize ayırdık. Oradan da Beypazarı’nda konaklayıp 4. Günde dönüşe geçtik.
1. Gün; İstanbul-Polatlı -435km-5 saat
Eğer Ankara’ dan gidiyorsanız; Polatlı-Ankara - 91 km-1 saat 15 dk
Her bölgenin tarihi bilgilerine geçmeden önce bölge ile ilgili genel tecrübelerimizden bahsetmek isteriz. Yol ve ulaşım son derece konforlu. Ocak sonları gitmemize rağmen son derece güneşli ve keyifli bir hava vardı. Bölgenin iş harici nedenlerle gitmiyorsanız en büyük değeri tarihi miraslar. Konaklama türü olanaklarına bakmadık ve açıkçası turist/ziyaretçilere yönelik altyapı olanakları pek de gözümüze çarpmadı.
Bu bölgedeki Midas Kurganı ve Müzesi, sonrasında da Sakarya nehri yanı başındaki Antik Şehir ziyaretimizden birazdan bahsedeceğiz. Bu ziyaretlerin sonunda yemek molası için durduğumuz Tarihi Polatlı Çorbacısını bölgeye giderseniz mutlaka önermek isterim. Lezzet konusunda çok iddialılar ve müthiş memnun kaldık.
Bölgeyi gezmek için ziyaretinizi yaklaşık 2-3 saat olarak planlayabilirsiniz eğer ki tüm yazıları okuyanlardansanız 3 saat civarı diyebilirim. Maalesef ki yazılarda Türk Kitabında da bahsettiğimiz uydurma Hint-Avrupa Tarih Tezi bol bol yer almakta. Mutlaka bu yazıların değerlendirilip elden geçirilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Bu yazıların, bizim tarihimizi bizim adımıza yazan ve aslında Tarihimizin hırsızlığını yapanların etkisinden kurtulması gerektiğini düşünüyoruz ki maalesef Türkiye’deki birçok bölgede de aynı durum geçerli.
Evet, şimdi de bölgenin tarihsel öneminden bahsedelim..
Polatlı bölgesine giderken aynı Manisa Salihli’den geçerken gördüğümüz tepecik şeklindeki doğal olamayan yükseltileri görüyoruz. Günümüz tarih kaynakları, Buranın ‘’Frig’’ uygarlığının (MÖ 750) merkezi olduğunu ve bu doğal olamayan yükseltilerin ‘’tümülüs’’ olduğunu söylüyor. Ancak konuyu Avrasya coğrafyası bazında incelersek bu tür ‘’tümülüs’’lerin çok çeşitli bölgelere (Sibirya, Anadolu, Kafkasya, Ukrayna, İskandinavya, İngiltere, İskoçya, vb) dağıldığını görmek mümkün. Eski Türk kültüründe bu yükseltilere ‘’Kurgan’’ adı veriyor.
Bunlar dönemlerinde soylu mezarları olarak kullanılmış. Ahşap mezar odaları oluşturulmuş; içlerine soylular özel ve kutsal saydıkları eşyaları ile gömülmüş; Yassıhöyük-Gordion kurganı bunun en somut örneği; bazı kurganlarda ise at iskeletleri dahi bulunmuş. Bunun sebebi ise atın kutsal sayılması ve sahibi ile birlikte gömülmesi. Bu açıdan bakıldığında bu kültürün Trakya’dan göçerek buraya geldikleri düşünülen Frigler tarafından değil de bu kültüre sahip olarak buraya gelen İskit ve Kimmerler tarafından yapıldığı görüşü ön plana çıkıyor.
Kurganlardan fibula kemikleri çıkmış ki bunlar Friglerde görülen bir şey değil. Oysa ki Kuzey ve Orta Kafkasya’da bulunan Kimmer-İskit Koban kurganlarındaki fibulalar MÖ 2000- MÖ 1000 arasına tarihlendiriliyor. Ayrıca Yassıhöyük Gordion Müzesi’ndeki buluntular ve bunların üzerlerindeki desen, çizim ve resimlere bakıldığında Türk kültürünün izlerine (kutsal dağ keçisi, hayat ağacı, geyik, pars, vb.) rastlamak mümkün...
Bir başka önemli konu ise yazıtlar; Frig yazıtlarını oluşturan şekillerin ve dilin Hint-Avrupa dil grubu içinde olduğu söylenir. Ancak bu yazıtların İskit, Etrüsk ve Pelasg gibi Avrasya coğrafyasına MÖ yaklaşık 3000’lerden itibaren hakim olmaya başlayan ön kültürlere ait olabileceğinden kimse bahsetmez. Oysa, ne yazık ki müzedeki açıklama yazılarında kendi tarihçilerimiz dahi bu yazı siteminin eski çağ ‘’Yunan’’ alfabesinden uyarlandığını söylüyor ve yazıyorlar…???
Burası ile ilgili bir başka şehir efsanesi de Ankara’nın ismi ile ilgili…malum Wikipedia’ya göre 2. yüzyılın ortalarında yaşamış olan Lidyalı seyyah Pausanias, Galatların Anadolu’ya yerleşmeleri hakkında bilgi verirken, Ankara’dan da söz eder. "Ankyra" kentini Gordios’ un oğlu Midas’ın (Mita) kurduğunu ve Frigler'in bir kenti olduğunu anlatır. Yunanca ve Latince gemi çapası demek olan kentin ismi için açıklama yapma gereğini duyan Pausanias, Midas’ın bulduğu gemi çapasının, kendi dönemine kadar Jüpiter Tapınağı'nda saklandığını söyleyerek kentin isminin hikâyesini aktarır. Böylece Ankara’mızın isim kökeni belirlenmiş olur. Oysaki Sibirya, Baykal Gölü ve Yenisey Irmağı coğrafyaları incelenirse bu köken daha netlik kazanıyor.
Not : Detaylı bilgi için ‘’Kitap’’ bölümündeki ‘’Giriş’’, ‘’Kazakistan’’, ‘’Moğolistan’’, ‘’Türkiye Cumhuriyeti’’ gibi bölümlere bakabilirsiniz. Ayrıca ‘’Kurganlar’’ konusunda Prof. Dr. Yaşar Çoruhlu’ nun kitaplarını tavsiye ederim.
Kaynaklar :
2. Gün; Anıtkabir ve Müzesi ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi
Ankara’nın kalbi Çankaya bölgesindeki Anıtkabir’ dir. Gittiğimiz bir kış günü ve özel bir tarih olmamasına rağmen kalabalık ziyaretçi sayısı bizi hem çok heyecanlandırdı hem de büyüledi. Birkaç kez nöbet değişimi merasimine denk geldik ki bu organize ve disiplinli görsel bizi çok daha fazla etkiledi. Gençler, Japonlar ve her yaşta insan saygı ve ilgi ile ordaydılar. Cumhuriyetin 100 ‘üncü yılında olduğumuz bu özel dönemde orda olmalıyız duygusu ile ziyaretimizi tamamladık.
Anadolu Medeniyetleri Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzesi gibi mutlaka gidilmesi gereken çok sayıda ve zengin bir Tarihsel Medeniyetler içeriğine sahip. 2 saatlik bir süre ile ziyaretinizi tamamlayabilirsiniz.
Günün sonunda keşfettiğimiz Meşhur Özçelik Aspava lokantasından da çok memnun kaldık, tavsiye ederiz. Döneri enfes...
3. Gün; Ankara-Güdül - 92 km-1saat 20dk / Güdül-Salihler - 14 km-17 dk
Ankara’dan yola çıkarsanız Güdül sapağına sapmadan ilerliyor ve Çağa mahallesi sapağına giriyorsunuz yolun devamı sizi Salihler Mahallesine götürüyor. Yani yaklaşık 1.5 saatte Salihler’ e varıyorsunuz.
İlk evvela size orda yaşayan insanlardan bahsetmek isteriz. Muhteşem sıcakkanlı, sevimli, cana yakın kişiler. Bizi önce kahvelerinde ağırladılar ve sohbete doyamadık. Kaya Resimleri incelemelerimizin bitiminde de Öğretmen Ali Rıza Bey ile tanıştık ve her birinden ayrı ayrı çok etkilendik. Müthiş bilgililer ve ülkemizin insanı ile bir kez daha gurur duyduk. Rehberlerimiz Cemil bey ve İzzet Bey de aynı şekilde hem çok bilgili, aydın, yardımcı, farkındalıkları yüksek kimliklerdir. İyi ki hepsi ile tanıştık. Bölgenin suyunun özelliğinden de bahsettiler ama bu konunun detaylarına inemedik.
Kaya Resimleri ile ilgili trekking yaklaşık 4 saat sürdü ve açıkçası bir performans istiyor zira dağların tepesine tırmanıyorsunuz. Müthiş bir manzara ve tarihe sahip. Buğday tarlaları ekilmiş yılda 3 ay bu işle yoğunlarmış. Bölgede yenilen en önemli yiyeceklerden biri Mancar. Özellikle egzamaya ve tansiyona iyi geliyormuş. Bir de Keyman denemek lazımdı ama fırsatımız olmadı. İnşallah sonra anlayacağız.
Şimdi bölgenin tarihsel önemine göz atalım..
Ankara seyahatimizin önemli bir kısmı ise Güdül, Salihler köyü civarındaki kaya resimleri (petroglifler)…Burada bize yerel rehberimiz Cemil Söylemezoğlu ve İzzet Öztürk eşlik ediyor. Bu resimleri Cemil keşfetmiş (2008) ve ilgililerle temasa geçmiş. 2013 yılında kaybettiğimiz değerli araştırmacı, yazar ve televizyon yapımcısı Servet Somuncuoğlu ise yaptığı çalışma ve belgesellerle Avrasya coğrafyası ve Anadolu’daki eski Türk kültür ve yaşam biçiminin önemli izlerini taşıyan kaya resimleri arasındaki ilişkiyi ortaya koymuş. Kendisine şükranlarımızı bir kez daha ifade ediyoruz. Bu gezimizde sadece ‘’Yandaklı Dere Mevkii’’ denen yeri ancak görebiliyoruz. Traktör olmadığından diğer kaya ve kağan panolarının olduğu bölgeye gidemiyoruz. Bayır, tepe çıkmak ve inmek gerektiğinden doğa yürüyüşü botu ve giysilerinin olması önemli. Yaklaşık 3 saatlik bir ‘’trekking’’ rotası olduğunu söyleyebilirim. Cemil ve İzzet kardeşlerimin katkıları için de çok teşekkür ediyorum.
Bu bölgede bulunan kaya resimleri üzerinde pastoralist kültüre ait doğa ve hayvan betimlemeleri, hayat ağacı şekilleri, av sahneleri, eski Türk boylarının tamgaları ve bizim bugün (dua) dediğimiz yakarış (algış) içeren küçük yazıtlar görmek mümkün.
Bunların kimi, oyma kimiyse kabartma tekniği ile yapılmış. Yapılan araştırmaya göre MÖ 3000’li yıllardan bu yana bölgeye gelen kavim ve boyların Anadolu Selçuklu Dönemi’ne kadar olan kültür sürekliliğinin izlerini taşıyorlar. Resimlerin bulunduğu kayaların altındaki düzlüklerde ise taş yığma yöntemi ile yapılmış ‘’Kurgan’’ lar bulunuyor; bu da buraların kutsal bir amaçla kullanıldığını gösteriyor. Kimmer, İskit, Hun, Kıpçak, Peçenek, Uz gibi Türk kavimlerinin yanı sıra Avşar, Bayat, Beydili, Çavuldur, Çepni, Döğer, İğdir, Karkın, Salur, Yaparlı ve Yıva gibi Türk-Oğuz boylarına ait tamgaları görüp kültür sürekliliğine tanıklık etmek heyecan verici.
Not : Detaylı bilgi için bkz. ‘’Kitap’’ bölümündeki ‘’Türkiye Cumhuriyeti’’ ve ‘’Moğolistan’’ bölümleri.
Kaynaklar :
4. Gün ; Beypazarı (Güdül-Beypazarı - 33km-32dk).
Bu seyahatimizin güzel bir sürprizi oldu Beypazarı. İlk planımızda yoktu ancak rehberimizin önerisi ile orda kalmaya karar verdik. Ne iyi oldu. Tarihi ipek yolunun üzerinde yer alan, birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış muhteşem Konakları, inanılmaz lezzetleri ve sıcak insanlarıyla dolu bir ilçemiz.
Asyadan gelen Oğuz Türklerinden Osmanlı dönemine değin birçok uygarlığın yansımalarını gözlemleyeceğiniz Beypazarı, Ahilik geleneği konusunda Anadolu’nun önemli kültür merkezlerinden biridir.
Yemek Kültürümüzün baklavası, sarması, pilavlı güveç türü önemli lezzetlerinin yanı sıra havuç, tarhana ve kurusu meşhur. Bu konuda bir hayli iddialılar.
Ve dönüşe geçtik...
Beypazarından İstanbul’ a otobana alternatif yolu seçtik ve bu bizi Nallıhan sürprizi ile karşılaştırdı. 10 milyon yıl önce oluşmuş yeşil ve rengarenk tepeler ile çevrili bir doğal tabiat oluşumu. 200 kuş türüne ev sahipliği yapan kuş cenneti. Bir süre gözlerimize inanamadık ve anlamaya çalıştık. Doğanın insanı büyülediği anlardan birini yaşıyorduk. Nallıhan ilçesindeki bu bölge, Kız Tepesi Tabiat Anıtı olarak da anılıyor.
Gezginler :
Çiğdem Türkyılmaz – Haluk Hızlıalp
Comments